fofeabsonfutt 29 Ağustos 2011 07:18 | United States
uFrfnnTFawuusad TCF Online Banking gNRrtfscfoosh
Gamyncdyclazy 24 Ağustos 2011 09:33 | Japan
xanax metabolism in the elderly xanax dose and lethal xanax placebo
HakVarleriVag 15 Ağustos 2011 10:35 | United States
mrmls best buy printable coupons 2011 sworssurop
enundaNariero 09 Ağustos 2011 04:05 | United States
sedlkushduvaw old navy coupons lkeaergdyuupleoyy
snorsZert 20 Temmuz 2011 18:16 | United States
caawhaekdee kohls promo codes UJpodraayhacryq
snorsZert 11 Temmuz 2011 19:28 | United States
whciueewee jcpenney coupons Uoaanyhazcxcyc
zihni sinir 30 Eylül 2010 20:04 | istanbul
kendini hayranlıkla seyreden gösteri toplumu Onur sezgin Adalet nedir? Yaşamın amacı nedir? Mutluluk mu önemlidir yoksa mutluluğa götürmese bile, kğÉt üstünde kalan toplumsal eşitlik ve adalet mi? Gerçek ne anlam taşır, gerçeği sahte görüntüden nasıl ayırt ederiz? Gerçek saklanır mı? Çoğu kimse bu soruları nasıl çözeceğini bilmiyor. Bu soruları kendine yönelten birçok sıradan kişi bir süre sonra zihinsel felce uğruyor, bu tür soruları sormaktan vazgeçiyor. Dünya ile ilgili sorular ( görgül ) sorulardır. Dünyayı inceleyerek, deney yaparak, gözlemleyerek cevabı verilebilen sorulardır. Bir de mantık ve sistemler arası ilişkilerle ilgili sorular vardır ki, bu tip sorulara gözlem ve inceleme yaparak cevap vermek olanaklı değildir. Hak nedir? gibi bir soru, ne pencereden dışarıya bakarak ne de biçimsel bir sistemin iç tutarlılığını inceleyerek yanıtlanabilir. Bu tür sorular bizi hep rahatsız eder ve felsefenin başlangıcına götürür. İkinci sınıf vatandaş nedir? Tam bağımsızlık nasıl olur? Irk nedir? ırkçılık nasıl olur? Sömüren ve sömürülen kimdir? Ezen ve ezilen kimdir? Kimi çocuklar babalarına bu tür yanıtlaması zor ve ilginç sorular sorabilirler. Babalar çoğu kez bu soruları yanıtlamaktan kaçar ya da bu tür saçma sapan sorular sorma diye uyarır. Tabi çocuklar da bu tür soruları sormamak için bastırılmaya koşullanırlar. Ama birileri bu tür sorulara bıkmadan usanmadan cevap vermek zorundadır. Türkiyede soruları sağlıklı cevaplarla doyurulmamış bir halk, kendini hayranlıkla seyreden bir gösteri toplumuna dönüşmüştür. Ortalık savaşmak isteyen kahramanlarla dolu ama hiç kimse düşmanını tanımıyor. Potansiyel suçlu kimdir, nasıl ortaya çıkmıştır. Neden böylesi bir ölüm kalım oyununu oynamaktadır. Kimse bu soruları sormuyor. Sormak ve sorunun muhatapları ile tartışmak için bir araya gelmek bile vatan hainliği sayılıyor. Düşman olarak görülen taraf ne yapmak istemektedir? Hedefi neyi gerçekleştirmektir? İstedikleri şeyler, modern zamanlarda yaşayan, her insanın sahip olması gereken insancıl haklar mıdır? Bu soruların yanıtını, egemen sınıfın çıkarlarını yansıtmayı kendine iş edinen medyadan beklemek haddinden fazlasını ummak olur. Egemen konumdaki iktidar biçimleri, bireylerin sadece bilinçlerini değil bilinçaltlarını da etkilemektedir. Bu yüzdendir ki, ( insan hakları, sağlık güvencesi, işsizlik, eğitim ) gibi en temel sorunları çözmek konusunda tepkisiz kalmayı tercih eden bir halk, tuttuğu bir futbol takımının yenilmesi durumunda tozu dumana katmayı bir erdem sanır. Ya da Donkişot gibi düşman gördüğü yel değirmenlerine saldırır. Bu çok ucuz ve sahte bir kahramanlıktır. Bu durum, insanların kendilerini her an boşluğa fırlatabileceği bir uçurumun kıyısında durması gibidir. Artık beni hiçbir şey durduramaz düşüncesi ve buradaki eylem özgürlüğü, bir kendi kendini yıkma özgürlüğüdür. Oysa gerçek özgürlük hakikate açık olma özgürlüğüdür. Halk aydınlanmamışsa yapılan eylemin ne önemi var. Ruh sağıltımındaki bir hasta, kendi durumunun doğruluğunu görmez. Çünkü kendi görüşünün önüne engeller koyar. Bir adım gerileyip gerçekleri olduğu gibi görmek zordur. 1.perde 2. kısım Gönül Öğretmen Ders kompozisyon dersiydi Anlattı öğretmen, yapılması gerekenleri Yazabilmek için en etkili cümleleri Onu can kulağıyla dinleyen öğrencilerine Sonra ekledi, Kelimeler dedi Ancak kelimeler yansıtabilir En saklı düşüncelerin resimlerini!
Anlaşılan o ki, her şeyde olduğu gibi Bu işin de varmış bazı incelikleri Küçük bir ev ödeviydi yalnızca verdiği Küçüktü küçük olmasına da, Şaşırtmıştı yine de bazı öğrencileri Hiçbiri tahmin etmiyordu Başlangıç için böyle bir yöntemi
Babalarının işten dönmelerini bekleyeceklerdi Sonra sarılacaklardı babalarına, Sevgi dolu bir gülümseme ile Daha kapıda ilk gördükleri anda hem de Peki, ya daha sonra? Diye sordu bir öğrenci sabırsızlıkla
Sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biriydi Fatma Keşke diğer öğrenciler de hep böyle olsa Demişlerdi ya, hani öğretmenler toplantısında Karma eğitim diyorlardı bunun adına Üstün zekâlısı da vardı, oldukça geç anlayanı da Elmalarla armutları karıştırmak doğru olmasa da Ülke koşulları diyorlardı, alt yapı gerekir diyorlardı, Sorumluluğumuz büyük deyip, Toplantıyı kapatıyorlardı
İyi ama bu durumda ne yapmalı? Önce Fatmanın sorusunu yanıtlamalı Diye düşündü Gönül öğretmen Dalgın düşüncelerden sıyrılarak Ve cevap verdi, Babanızın tepkilerini yazacaksınız Hiç oralı olmadı Ahmet, Oralı da değildi zaten Sen dedi Gönül öğretmen, Sen anladın mı ne yapacağını? Cevap vermedi Ahmet Nemli nemli bakan gözlerinin karası Sanki Arap atlarından kalmaydı Kaybettiği yarışa üzülür gibi Biraz daha üstelense, Eminim ıslanacaktı gözbebekleri
Bu çocuk için, durgun bir öğrenci, diyordu Toplantıya hep geç gelen Fen Bilgisi öğretmeni Ya ilgili biri gibi görünmek, Ya da niyeti öğrenmekti bunun sebebini Sanırım ciddi bir beslenme sorunu var bu çocukta Diye açıklama yaptı sınıf öğretmeni Bu doğru dedi Haluk öğretmen Kuru ekmeği ıslatarak yiyorlarmış Babasını bilirim diye söz aldı Selçuk öğretmen, Bağışlayın beni ama& Çok uyuz bir adamdır, Çalışmayı pek sevmez Bir şeyler yapılamaz mı? diye ısrar etti Fen Bilgisi öğretmeni Bunlardan öyle çok ki, zibil gibi Hangi birine yardım etmeli Ağabeyi çalışmazsa perişan olurdu halleri Denildi ve konu geçiştirildi
Sen Hayri, peki sen anlayabildin mi ev ödevini? Hayri, saf bir öğrenciydi Uzmanların kaynaştırma öğrenci dedikleri, Çan eğrisinin alt kısmında olanlardan hani Okuma yazmayı bir türlü öğrenememişti Ailesine katkıda bulunabilmek içinse, Bıkıp usanmadan, sabırla diziyordu Çoğumuzun hamallık dediği o boncuk tanelerini Oluşturabilseydik bu tür öğrencilere Hafifletilmiş El Sanatları ağırlıklı Okul modelleri, Ülke için olamazlar mıydı Yük yerine daha verimli?
Neyse, bırakalım şimdi bu kafiyeli cümleleri de Ne söylemiş Hayati, ona bakalım Babamızı kucaklayacakmışız öğretmenim Çok güldü bu söze arka sıralarda oturan Ve Necatiyi zekâ bakımından Hiç aratmayan Abdülkerim Neden güldün Abdulkerim? Hiç öğretmenim Hiç olur mu Abdulkerim, bir nedeni vardır elbet bu gülmelerin Hayati, babasını kaldıramaz ki, o çok şişman bir adam Babamızı kucağımıza alacağımızı da kim söyledi? Sadece sarılacağız dedi Gönül öğretmen Sonra da tepkilerini yazacağız diye ekledi Zilin çalmasını beklerken derin bir of çekerek Belki de ön sıralarda oturan Ayşenin Neden ağladığını merak ederek
Nesi var bunun? Babası geçen gün evi terk etmiş öğretmenim, Ben şimdi kime sarılacağım diye ağlıyor Üzülme Ayşe diye yanına gitti Gönül öğretmen Üzülme, sen de annene sarılır, onun tepkilerini yazarsın Olur mu öğretmenim? diye sordu Ayşe Silerken gözyaşlarını, İçi de biraz olsun rahatlamıştı
Ben de anneme sarılsam olur mu? diye sordu Arkalarda oturan sınıfın en uzun boylu kızı Arzu Hayrola Arzu, yoksa senin de mi baban? Hayır diye hızla cevap verdi Arzu Leb demeden anlamıştı leblebiyi Sorusunu daha tamamlayamadan öğretmeni, Kusmuştu içinde birikenleri Ben her zaman sarılırım babama, Sorun olmaz ki bu bana Bilirim içinden geçenleri O yüzden harcamak istemem boş yere kelimeleri Yazmak için her gün yaşadığım şeyleri
Annene hiç sarılmıyor musun peki? Diye sormak istemişti ki, Ansızın çalan zilin sesi bitirmişti bu dersi Ağır ağır inerken merdivenleri Bu soruyu düşündü, acaba neydi sebebi? Takılmıştı bir kez aklına O kızın söyledikleri
Sonunda öğrendi Gönül öğretmen Sınıfta okunurken kompozisyon ödevlerini Arzunun annesi, öz değil üveydi İşte buydu nedeni (Bir çocuğun anne özlemi)
Kelimeler dedi sınıfın en dahi öğrencisi Bahri Ancak kelimeler yansıtabilir En saklı düşüncelerin resimlerini Tıpkı sizin bize söylediğiniz gibi Onur Sezgin 07.03.2007