Mani Dini ve Anadolu Aleviliğindeki Etkiler Her dinin bir çıkış, bir de yaşam süreci vardır. Bazı dinler çıkış sürecinden bugünlere büyüyerek gelirler. Bazılarının ise sadece isimlerinden başka bir etkisi kalmaz. Ancak ilk çıkış koşullarında olmaları bir yana, dinler, çeşitli yorumlarla bir yana çekilerek bölünme noktalarına da gelir. Yeryüzünde hiçbir din yoktur ki insana, insanın mutluluğuna yönelik olarak doğmasın. Dinler, insanın iç dünyasına yönelik olarak, yani insan-tanrı ilişkilerini belirlerken bir kısmı daha çok insanın sosyal yaşam kurallarını belirler.
Bugüne kadar yeryüzüne gelen yüzlerce din ve inançtan çok azı yaşayabilmişken, bazı dinlerin ortada adları olmamasına karşın etkilediği toplumlar oldukça çoktur. Geçmişten günümüze sadece etkileriyle yaşayabilmiş dinlerden biri de MANİ dinidir. Biz bu bildirimizde Mani dininin Anadolu'daki izleri üzerinde duracağız. Etkilerine girmeden önce, Mani dini konusunda hafızalarımızı biraz yoklayınca onun bize hiç de yabancı olmadığını görürüz. Mani dini İslamiyet’ten dört yüz yıl önce, Hıristiyanlık’tan iki yüz yıl sonra ortaya çıkmış, Anadolu menşeli bir dindir. Manihaizm diye de adlandırılır. Mani dinin kurucusu olan Mani, Dicle ve Fırat sularının en verimli bölgesinde doğmuştur. Onun doğrudan Mardin doğumlu olduğunu söyleyen kaynaklar da var.[1] Mani’nin doğduğu bölgede çeşitli manastırlar ve değişik dinlerin etkileri vardır. Bunlardan birincisi Hıristiyanlıktır ki Mani, bu dini dışlamadan ona katkı koyduğunu belirtir[2]. Esasen Manicilik, başka bir söylemle Manihaizm, Hıristiyanlık ile Zerdüştlük dininin ortasında bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Mani, zaten bu dinleri olduğu gibi benimser. Ancak, kendi koyduğu kurallarda maniciliğin bir ışık dini olduğunu da söylemeden geçemez. Mani'nin 216-277 yıllarında yaşadığı bilinir. Ancak onun yetiştiği bölgenin Mezopotamya’da bir çok tanrının ve tapınağın olduğu da bilinmektedir[3] Mani çocukluğunda hep bu tapınaklarda gezmiş, buraları tanıma olanağı bulmuş ve iyi de bir eğitim almıştır. Babası Patti her ne kadar oğlu Mani’yi bir yaşında terk etmiş olsa da ölene kadar onun yanında sadık bir mürit olarak kalmayı başarmıştır. Patti aslında Mani için iyi bir örnektir. Kendisi bir Hıristiyan olmasına karşın bu dinin dışındaki bütün dinleri de inceleme fırsatı bulmuştur. Oğlu Mani doğduğunda da Hıristiyan kurallarına göre vaftiz ettirilmiştir. Mani’nin doğduğu dönemde Güçlü Roma’nın başında İmparator olarak zalimliğiyle ünlenen Caracolla oturmaktadır. [4] Caracolla her ne kadar Mezopotamya’nın verimli bahçelerini ve varolan kültürünü Mani’nin gençliğinde yok etmiş ise de bu yağma sırasında ölümden kurtulamamıştır. Mardine’nin has bahçeleri içinde doğan ve yöre tapınak ve dini tapınakların Maniye verdiği haz hiçbir zaman bir başka yerde verilmezken mani yerinde duramaz. İçini kemiren şey seyahattir. Dostlarının ve yakın tüccar arkadaşlarının kendisine verdiği ekonomik güç ve yol arkadaşlığı Mani’nin ufkunda yeni şeyler ortaya koyar. Aradığı ışığı bu gezileri sırasında yakalayacaktır. Manihaizm’le ilgili ülkemizde yapılmış çalışma çok azdır. Eldeki kaynaklar da Mani konusunda farklı mekanlar ortaya koymaktadır. Barthold Mani konusunda farklı bir yaklaşımla onun “Arsacid hanedana mensup olup aslen Hemedanlı iken sonradan Babilonya’ya”[5] geldiğini söylemektedir. Mardinli olmasa da bu bölgeye sonradan geldiği belirtilmektedir. Yani sonuçta Mani dininin kurucusu olan Mani bir Anadolulu peygamber olarak karşımıza çıkmaktadır. Mani ilk dini terbiyesini bu bölgede aldıktan sonra Zerdüştlük ve Hıristiyanlık üzerine önemle durmuştur. Her iki din konusunda yeterli bilgi sahibi olan Mani daha çok bütün dinlerin kaynağı olan Asya dinlerini incelemiştir. Öncelikle İran dinleri olan Mitra, Zerdüşt, Mazdek, Şaman, Budizm ve Brahmanizm dinlerinin yanında Platonculuğu da inceleyen Mani böylece yaşamış ve yaşayan bütün çevre dinler konusunda bilgi sahibidir. Onun üzerinde durduğu Hıristiyanlık, Zerdüştlüktür. Yaşadığı bölge ve yakın çevresi Hıristiyan olan Mani bu dinleri de incitmeden olduğu gibi benimseyerek kendi geliştirdiği dini sistemi ortaya atmış, dolaştığı yerlerde de zaman zaman bir Hıristiyan rahip gibi görünmeyi de ihmal etmemiştir. Mani geliştirdiği yeni görüşlerini yaymak için Hindistan içlerine kadar seyahat etmiştir. Gezip gördüğü yerlerde hemen bir dini tapınak ya da kiliseye girip onlar gibi ibadetini yaptıktan sonra konuşmalarıyla orada bulunanları büyülemektedir. Mani dini ortaya çıkışı ile yayılması arasında çok kısa bir zaman vardır. Mani çevresini çok çabuk etkileyip onları kendisini desteklemeğe zorunlu bırakıyordu. Bunun önemli nedenlerinden birisi de bulunduğu yörenin mevcut dininin sembollerini aynen kullanması ve kendi dinini de bu dinin biçimlerine çabuk uydurmasıdır. Son yıllarda gerek Çin, gerek Mısır’da olsun bulunan yeni kaynaklar bu dinin ne derece etkili izler bıraktığını göstermektedir[6]
MANİ DİNİNİN ÖZELLİKLERİ
Mani ya da Manikezim’de temel felsefe iyi ile kötü, karanlık ile aydınlık karşı karşıya getirilmiştir. Her karanlığın karşısında mutlak aydınlık vardır. İnsan yaşamının en güzel yönü bu aydınlığı bulmaktır. Işığa ulaşmak hedeftir. Mani öğretisinde ödünsüzdür. Zaten o da bütün peygamberler gibi ölümün önünde gitmiştir. Ve her zaman toplumun önünde bir peygamberin ışık olmasını savunmuştur. Bir konuşmasında şöyle haykırmaktan çekinmez ‘Gerekiyorsa imparatorluğa, gökyüzü yasalarına isyan et, ama kendine, bilgelik ve tanrısallıktan bir parça olan içindeki ışığa sadık ol”[7] Bunu da ışıkla açıklamaktadır. Aydınlık ve karanlık birlikte vardır. Her şey zıddını içinde barındırır. Manicilikte üç an teorisi ana ilkelerden birisidir. Bu ise geçmiş an, bugün ki an, ve gelecek an yani dünyanın sonu. Dünya ise iyilikler ve kötülüklerden meydana gelmiş karışımlardır. İnsan ruhları ışık ve nur parçalarından meydana gelmiştir. Bu ise şeytanlar tarafından et ve kemik zarfları içinde hapsedilmiştir. Mani dininin temel prensipleri tektir. Başka şey kabul etmez. Bu ise iki zıt kutbun çatışmasıdır. Karanlık-aydınlık, güzel-çirkin, gece- gündüz, ruh-madde vb. Mani’de kötüler ve iyiler mutlak bir arada bulunacak. Tanrı insanı bu ayırımda hep iyiyi bulması için yaratmıştır. Işık ülkesinde bulunan barış büyüklük babasıdır. Kötü karanlıklardan ışığın kurtarılması için insanların mutlak çalışması gereklidir. İnsan arı gibi çalışır, arı gibi üretirse mutlak ışığa ulaşır. Bu sonuç ahlak kaidelerini ortaya koyar. ” cinsi münasebetten kaçınma, canlı öldürmeme, vaaz, dua, ilahi okuma günah çıkarma, oruç tutma vb. bu şekildeki davranış insanı ışık dünyasıyla birleştirecektir. Bu ise aklın dünyadaki görüntüsü rolündedir”[8] Mani’ye göre insanlığa ışık parçalarını gösterenler olmuş İsa, Zerdüşt, Burkan türlü yollardan göstermişler, ancak Mani en büyük ve en doğru yolu gösteren olmuştur. Diye inanır taraftarları. Ancak Mani bu konuda mütevazıdır. Kendinden önce gelen din ve peygamberlere son derece saygılıdır. Hz. İsa konusunda şöyle yazacaktır “O’nun çarmıhta acı duya duya can vermesi, madde içerisindeki acı duyan ve vatan özlemiyle yanan ışık parçalarının bir sembolüdür”[9] Mani dini dünyanın yaratılışını ruhların eseri olarak görür. İnsanın yaratılışını karanlıklar sultanı şeytana bağlamaktadır. Işık tanrısı ise insanın ruhunu aydınlatarak yüreğine fazlaca iyilik yüklemiştir. Mani dinin kuralını şöyle ortaya koymuştur. Birincisi Mani dininin koşullarını yerine getiren seçkinler, ikincisi Mani’nin on buyruğunu yerine getirmekle yetinen kimselerdir. Mani dininin yürütücüleri kesinlikle canlı bir yaratığı öldürmekten yasak görmüşlerdir. [10] Mani dini dünyanın yeni ihtiyaçlarını diğer dinlere göre daha kolayca kavrar, hiç kimseden yapmak istediğinden fazlasını istemiyor ve zorlamaya kesinlikle karşıdır. O nedenle bilgili insanı kendisine çektiği gibi cahil ve tembel kimseleri de kolayca etkilemektedir[11] YAYILIŞI VE ETKİLERİ Mani Dini önceleri İran ve Mezopotamya’da yayılmış, Hindistan ve Çine kadar uzanıp Afrika ve Batı’da Roma ve Fransa’ya kadar uzanmıştır. Sasaniler ve Uygur Türkleri’nin resmi dini olduktan sonra uzun bir yayılışın ardından büyük bir baskı görüp, gizlilik içinde çeşitli dinlerle kaynaşıp adından söz ettirmez olmuştur. 11. Yüz yıl başlarında Orta Asya’da kendisini gösteren Mani dini Türkler arasında kısa sürede kendisini göstermiştir. Anadolu’ya Türklerle birlikte giren Mani dini Türkmen göçleriyle Anadolu içlerinde büyük bir varlık göstermiştir. Alevileri derinden etkileyerek daha çok Haydari, Kalenderi, Cavlaki gibi tarikatlar arasında rahat bir tavır gösterirken Bektaşi tarikatı içinde günümüze kadar izlerini kaybetmez. Bu gün Anadolu Aleviliği içerisine Mani dininin etkileri sürmektedir. Manihaizm dünyada en çok yayılan dinler arasında gösterilebilir. O’nun yayılışıyla ilgili elde fazlaca kaynak vardır. ”Manihaizm 11. asrın ortasından başlayarak, Mısır’da Hıristiyan cemaatları arasında ve put-perest felsefe mektepleri mensupları içerisinde ve nihayet Filistin’de ve Roma’da müessir olmağa başladı. IV. asırda bu dalalet her tarafa yayılmış ve yerleşmişti. Şimali Afrika’da 373-382 de Hıristiyanlığın büyük siması Saint Augustin de bir aralık bu dalalete sapmıştı”[1] MANİCİLİĞİN DEVLET DİNİ OLUŞU Mani dönemini hep kaleme almıştır. Ancak Mani’den günümüze ulaşan çok azıdır. En hızlı yayılıp, en çok baskı gören dinlerdendir. Mani’nin kendi yazmalarında dünyanın dört büyük imparatorluk arasında bölündüğünü, bunlardan Romalılar, Sasaniler, Çinliler ve Asurlular[2] olduğunu belirtirken kendi kurduğu dinin bu imparatorluklardan ikisinde önemli ölçüde etkili olduğunu ne yazık ki göremez. Ancak bunlardan Sasani İmparatoru Şapur’a Mani ile ilgili verilen bir raporda Mani’nin görüşleri tanrı buyruğu olarak sunulur ve şunlar yer alır. ” Tanrı bildirilerinden dolayı bir çağdan bir çağa, tam tutarlılık içinde ortaya konulmuştur. Bunlar zaman içinde, Hindistan’da Buda adlı bir peygamber, İran’da Zerdüşt ve batıda İsa tarafından tebliğ edilmiştir. Neden sonra tanrısal esin son yıllarda Babil’de değruluk tanrısının habercisi Mani’yi tarafımdan ortaya çıkartmıştır”[3] dinini kabul ettirmede geç kalmaz. Şahpur’un desteklediği Mani Hindistan ve Çin içlerine kadar etkili olmada geç kalmaz. Ne yazık ki Şapur’un iki oğlu, küçük oğul Hürmüz ile büyük oğul Behrem arasındaki iktidar çekişmesinin ne yazı ki Behrem’den yana dönmesi Mani için kötü sonu da getirdi. Pers ülkesinde dinini rahatlıkla yayması Behrem’in imparator olmasıyla o acı sonu da getirmede geç kalmadı. Mani derisi yüzülerek öldürüldü. Yıl 276[4]. Ancak Manici misyonerler onun davasını Çin’e kadar götürdüler. Çeşitli kaynaklar Maniciliğin Uygurların resmi dini olduklarını yazar. Bu etki ise Uygurların yıkılışına kadar devam etmiştir. Bu konuda Çin kaynakları ve Uygur kitabeleri ve tapınakları canlı tanıklık yapmaktadır. ”759 tarihinde tahta çıkan bir Uygur hükümdarı Manihaizm’i resmi din olarak kabul etmiştir. Daha V11. yüzyılda Çine kadar gelmiş olan bu din mensupları V111. Asırda Çin şehirlerinde hala tesadüf olunuyordu. 762 de Çinli bir asinin yardım talebi üzerine T’anğ’şarkı payıtahtını işgal eden Uygur hanı orada bu dinin büyük bir ruhanisine tesadüf etmiş ve onun nüfusu altında Manihaizm’i kabul etmiştir. [5] Bazı kaynaklarda Mani dinini kabul eden hükümdarın adı bilinmez olarak verilirken Abdülkadir İnan, Bu hükümdarın Bökü Han olduğunu yazmaktadır.” Göktürklerin elinden egemenliği alan ilk Uygur hakanları (Kül Bilge ve Moyun Çur) Şamanist idiler. Uygur hükümdarlarından Bökü Han 763 de Uygurlar arasına Manihaizm mezhebini soktu[6]Uygurlardan önce Çin içlerinde yaygınlaşan Mani dini Ötüken’de Uygur Hanı Bügü’nün Çin'de yapılan bir savaşta zaferle çıkması ve kendisini etkileyen Mani misyoneriyle birlikte bütün din önderlerini Çin’den istemesiyle bu din resmen Uygurlarca kabul edilmiş oluyordu. ”762’nin sonunda Mani rahipleri Ötüken’e gelirler. Kağan Mani dinini resmen devlet dini olarak kabul eder. Fakat Mani dininin bu kabulüne kağanın vekillerinden Bağa Tarkan karşı koyar. (Uygur harfleriyle yazılmış Eski Türkçe bir metin bu olayı anlatmaktadır)[7] Uygur hakanının Büğü Kağan olduğu bazı eserlerde de açıkça belirtilmektedir. Daha 7.yüzyılda Çin’in doğu Türkistan’ı zaptetmesi, kervan yollarının yeniden açılmasıyla birlikte maniciliğin doğuya doğru yayılması başlamıştı. 694 de manici misyonerler Çin sarayına ulaştı ve 732 de çıkartılan fermanla Çin’de bu dine ibadet özgürlüğü tanındı. Uygur Türkleri 8. yüzyılda Doğu Türkistan’ı fethedince, Türk önderlerinden biri(büyük olasılıkla Büğü Kağan) Maniciliği benimsedi ve 840 da Uygur krallığı yıkılıncaya değin manicilik devletin resmi dini oldu[8] Uygurlar hakanın buyruğuyla mani dinini kabullenmelerine karşın , bu dinin kökleşmesi zaman almıştır. Hatta Uygurlar Mani diniyle birlikte kendi din anlayışlarını da terk etmemişlerdir. ”Bu din kuzeyden gelen Uygurlar arasında ancak 840 dan sonra, yani Uygurların Doğu Türkistan’a gelip yerleşmelerinden sonra kökleşmiş olacaktır. Bununla beraber Uygur ülkesinde Manihaizm, Hıristiyanlık ve Budizm ile yan yana Şamanizm de yaşıyordu”[9]Dönemine ilişkin eski Türkçe metinlerde Uygurların maniciliği ve Büğü Kağan’ın bu konuda halkına anlattıkları ve mani dinini nasıl özümsediği ve hatta kendisinin bu güne kadar halka eziyet ettiği ve bu dile tanışmasının ardından bu günahlarını sıyırıp atacağını bizzat kendi ağzından anlatmaktadır[10] Mani dininin Türkler arasında yayılması uzun zaman almıştır. Uygur Türkleri’nden başka Türk topluluklarında da etkisini korumuştur. X. Yüzyılın başında Arap tarihçi El-Biruni bu konuda şunları yazmaktadır “Doğu Türkleri2nin çoğunluğu, Çin ve Tibet’te yaşayanlar ve Hindistan’ın bir bölümü Mani dinine bağlıdırlar”[11] Türklerden başka V. yüz yılda Anadolu içlerinde de Maniciliğin önemli ölçüde izlerine rastlanılmaktadır “ Edessa’da ( bugünkü Urfa) 450 yılında güçlü bir Mani cemaatı mevcuttu”[12] MANİCİLİĞİN ANADOLU ALEVİLERİNDEKİ İZLERİ VE BUGÜNKİ ETKİSİ Dünyanın dört bir yanına yayılan mani dini kadar kovuşturma ve baskı gören başka bir din belki de yoktur. İsa’nın dininin ilk yıllarında da Hıristiyanlık baskı ve zulüm görmüştür ancak Manicilik kadar görme olanağı olmamıştır. Çünkü yeryüzüne bu kadar hızlı yayılıp kuralları çeşitli dinlere karışıp kendi varlığının olmadığı ender dinlerden birisidir. Manicilik İslam öncesi Türklerle buluşmuş onların bazı topluluklarını etkilemiştir. Ancak Türklerin Müslümanlaşmasıyla da büyük kovuşturmalara uğramadan da geri kalmamıştır. Türk toplumları arasında etkilerinin olması onların zaman içerisinde bazı isimlendirmelerle kamuflaj yaptıkları da bir gerçektir. Bazı Türk toplulukları kendilerini “gerçek Müslüman biziz, gerçek kuran bizde var, kuranın özü içe yöneliktir” gibi örtünmelerle ve bu etkilerin kamuflajını Müslüman kılıfıyla yaşamışlardır. Oysa özünde İslam öğelerinden çok başka öğeler taşırken zorunlu olarak bu gereksinimi duymuşlardır. Kendilerine “batini” denilmesinin nedeni de budur. [13]Bugün için Anadolu Alevilerinde yaşayan birçok manicilik etkileri vardır. Anadolu’ya bu etkiler 12 ve 13. yüz yıllarında girmiştir. Çeşitli derviş göçleri içinde bu öğeleri taşıyan guruplar vardır ki bunlar, Kalenderiler, Haydariler, Işıklar, Cavlakiler, Yeseviler, Vefailerdir. Bu guruplar süreç içerisinde Bektaşilik ve Alevilikle kaynaşıp kendi adlarını bu anlamda ortadan kaldıracaklardır. Ahmet Yaşar Ocak’ın şu görüşleri bu etkilerin uzun zamanlı varlığını göstermeye yetmektedir. ”Budist, Zerdüşt ve Manihaist rahiplerin Müslüman sufi çevrelere yabancı olmamaları, hatta onların hayat ve düşünce tarzlarının bazı çevreler tarafından ilgiyle karşılanması sonucu, İslam dünyasının o zamanki siyasi ve içtimai karışıklıklar içindeki durumunun da katkısıyla, zamanla bir taklit isteğinin uyanması, bize öyle kolayca reddedilecek bir varsayım gibi gelmiyor. 1X ve X. yüzyıllarda İran ve Asya içlerine uzanan geniş bir sahada, içinde yaşadıkları siyasi otoritenin ve toplumun sıkıntılarından kaçmak isteyen bazı sufilerin, bu zümrelerinkine benzer, dünyayı umursamayan, fakir ve tecerrüdü savunan protestocu bir mistik felsefeyi benimsemeleri çok mümkündü;büyük bir ihtimalle de böyle olmalıdır. İşte meselenin bu safhasında işin içine Melamet-Kalenderilik ilişkisi girmektedir ki, Kalenderiliğin mistik temellerinden birisi de budur. ”[14] İşte bu Kalenderilik ki Anadolu Aleviliğinin temellerinden bir tanesidir. Yine önde gelen araştırmacılardan İrene Melikof da bu konudaki görüşlerine şunları ekliyor “Aleviler ve Bektaşiler saran çevreye uyarak, yerli gelenek ve törenlerini benimseyebilmelerinde öncelikle manicilik etkili olmuştur”[15]Maniciliğin Anadolu Aleviliğinde ismi yoktur, Aleviler Mani ve Manicilik konusunu da bilmezler. Ancak isimsiz bu öğeler bu toplum içerisinde derinden derine yaşamaktadır. Anadolu Aleviliğinde İslamda olmayan bir çok öğe yaşamaktadır. Bunlar Anadolu Alevilerinin tarihsel süreçte çeşitli din ve uygarlıklardan etkilendiklerini göstermiştir. “Manicilik genelde Anadolu Batıniliğini, özelde Anadolu Aleviliğini derinden etkiledi. Alevi gelenek göreneklerinin;bunlar üzerine yapılan Alevi ahlak ilkelerinin başat kaynağı oldu. Bu kaynaktan belenerek Aleviler;”ağız-el-gönül” üçlemesini “el-dil-bel” temizliğini belirten üçlemeye evrilterek; yine Manicilikte öne çıkartılan sevgiyi, hem inanç alanında Tanrı’ya ulaşmanın, hem düşünce alanında kardeşliğin, uzlaşmanın, barışın, eşitliğin kaynağı durumundaki “aşk”a dönüştürerek, toplumsal ölçekte etik bir felsefeyi Anadolu toprağında yaşama geçirdiler”[16] Gerçekten de Anadolu Aleviliğinde temel kuralların başında gelen “eline-diline-beline” önemli bir yer tutmaktadır. Yine kadınlı erkekli Ayın-i cemlerin Anadolu’ya taşınmasında maniciliğin etkileri olmuştur. [17] Mani misyonerleri her zaman bir lokma bir hırka anlayışında dolaşarak dinlerini yaymaktaydılar. Bizde Anadolu Aleviliğinin temelini oluşturan Kalenderiler de aynı amaç ve kılıkta dolaşan dervişlerdi. Mani dini adamları evlenmekten kaçınırlar, Anadolu Alevi-Bektaşiliğindeki mücerretlik buradan gelmektedir. Mani din adamlarında şehvet duygusuna kapılma yoktur. Ağızlarından incitici bir söz çıkmaz. Bazı Anadolu Bektaşi geleneğinde bu “fakire diye açıklanır ki her şeyin doğrusunu yapan, kendisini hiçbir varlık olarak görmeyen bütün dünyalıklardan arınmış, temiz ve pak olmuş, benlik duygusunu yıkmış kimsedir. Ellerine asla haram almazlar. Üretmeden tüketmeye karşıdırlar. Bizim Bektaşi ocaklarındaki sistem de budur. Manicilikte asla bıyık kesilmez, sakal gerektiğinde uzatılır. Anadolu Aleviliğinde de böyledir. Manicilikte din adamlığı babadan oğula geçer. Anadolu Aleviliğinde de Dedelik Babadan oğula geçmektedir. Müslümanlıkta din adamlığı babadan oğula geçmez. Bu olay hem eski Şamanlıkta hem manicilikte hem de Anadolu Aleviliğinde mevcuttur. Manicilikten geçtiği kesin olarak bilinen “eline-diline-beline” ilkesi Alevi Bektaşi ahlak kurallarının temelidir. “elini tek, dilini pek, belini bek tut” Bektaşiliğe giriş törenlerinde önemsenir. Ve bu sadece önemsenmekle de kalmaz. Denenir. Bektaşiliğe sülük edecek bir kişinin önce dört kapı kırk makam kuralları anımsatılır. Elinden, dilinden, belinden dolayı bir hata yapmaması öncelikle söylenir ve bunun bir yaptırımı da söylenmeden yapılamazdı. Gelme, gelme, dönme dönme gelenin malı, dönenin cani, bu yol öyle çetin bir yoldur ki demirden leblebi yiyemezsin, ateşten gömlek giyemezsin. İşte Mani din adamlarındaki inanç ve kararlılık, Anadolu Alevi Bektaşilerinde de bu şekilde formüle edilmiştir. “Alevi buyruğu sadece seçilmişlere benimsetilmiş “üç mühüre başvurur. Ancak taliplere de daha yumuşatılarak ağız mühründe her kötü sözü, el mühründe başkasına zarar vermeme, bel mühründe ise her türlü yasak cinsel ilişkiyi cezalandırır. Bu ise Mani öğretisinin Anadolu yansımasıdır. [18] Anadolu Aleviliği’nde ay ve güneş çok kutsal öğelerdir. Öyle ki “ay Ali, gün Muhammed” söylemi her alevi insanin söylemidir. Manicilikte de ay ve güneş kutsal öğeler olarak karşımıza çıkmaktadır “Manicilikte dua öğle, akşamüstü, gün batımından sonra üç kez zorunlu yapılı Gündüz dualar güneşe dönülerek, geceleri ise aya bakılarak dua edilirdi”[19] Anadolu Aleviliği’nde ise akşamları ayın ilk görülmesiyle birlikte hemen duaya durulmaktadır. Bu ilkelerde bile şaşırtıcı benzerlik mevcuttur. Anadolu Aleviliğinde ocak kavramının kutsallığı çok önemlidir. Ocak ve eşiğe büyük saygı gösterilir ve kutsal olarak görülür. Her Türk aile yapısında ocak konusu büyük önem taşımaktadır. Ocağa su dökülmez, ocak kendiliğinden sönmesi beklenir. Şiddetli yağmurlarda bir felaketin önlenmesi için ocak demiri dışarı atılır. Hatta ocağın hiç sönmemesine dikkat edilir. Bu ocak kutsallığı konusunda İttihat ve Terakki döneminin araştırmacılarından Baha Said Bey 1926 yılında yayımladığı makalesinde şunları yazmaktadır. ”Türk ailesinin ana-baba-oğul unsurlarından mürekkep bir ocak oluşturmaktadır. Bu ocak geleneği ve töresi Manikeizm, Mazdeizm Taoizm ve Budizm’den geçmiştir[20] Anadolu Aleviliğinin çeşitli kesimlerine kültürel olarak etki eden manicilik tahtacı Alevilerine de şu şekilde bir etki yapmıştır. Bir tahtacı köyünde bir ailenin yeni bir çocuğu doğduğunda ortaya bir kütük atılır. Köyün yetişkinleri bu kütüğün etrafında toplanarak dayanışmalarını gösterirler. Herkes gücüne göre ne kadar katkı koyması gerekirse kütüğün üstüne atarlar. Sen az koydun ben fazla koydum tartışması asla yapılmaz. Sonuçta yeni yetişecek çocuğa toplumsal bir katkıdır. Makalemizi bir Mani duasıyla noktalamak istiyorum. Tanrım, bu yiyeceği hazırlamak için, toprağı, bitkileri ve diğer yaratıkları gücendirmek gerekti. Ama bunu yapanların insandaki ışığı beslemekten ve senin sözünü yaşatmaktan başka niyetleri yoktu. [21] KAYNAKÇA: [1] W.Barthold, F.Köprülü; İslam Medeniyeti Tarihi.DİY.yay.1977 s.86 [2] Amin Maalof, Işık Bahçeleri s.95 [3] H.C.PuechManihizm, Paris 1941.s.59 [4] Annamane Sehimmel, Dinler Tarihine Giriş.s.95 [5] W.Barthold, F.Köprülü, İslam Medeniyeti Tarihi s.96 [6] Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi s.9 [7] Şinasi Tekin, Age.s.6 [8] Ana Brritanica, Manicilik maddesi s.283 [9] Abdülkadir İnan, age.s.9-10 [10] Şinasi Tekin, age.s.10-11 [11] Thamas, Işığın oğlu Mani ve Düalist Gnosis, İnternet yazısı s.6 [12] St.Ephrem, Aktaran Thomas agy. S.7 [13] Amin Malof Işık Bahçeleri s.18 [14] Age.s.19 [15] Age s.10 [16] Age.s.30-32 [17] İslam Medeniyeti Tarihi, F.Köprülü-Wbarthold, s.87 [18] Annamarie Sehimell, Dinler Tarihine Giriş, Manikeizm s.95 [19] Amin Malof, Işık Bahçeleri s.217 [20] Şinasi Tekin, Mani Dininin Uygurlar Tarafından Devlet Dini Olarak Kabul Edilişin 1200.Yıldönümü nedeniyle Bir kaç Not (762-1962)Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten 1962 den ayrı basım.s.3 [21] Age.s.5 Gülağ ÖZ, Mani Dini, Yayımlanmamış dinler tarihi adlı dosyası |